Her Alanda Milliyetçi İlerleyiş

Fatih Dönmez

Dünya, iletişim ağlarının gelişimiyle birlikte her geçen gün daha da hızlanarak ilerliyor ve hayatın her alanında köklü değişiklikler yaşanıyor. Böylece gerek kişisel hayatlarımızda gerek toplumsal hayatta daha önceden aşina olmadığımız birçok olay veya olguyla karşılaşmak zorunda kalıyoruz. Bir kişi, bu yenilikler karşısındaki tavrını istediği gibi belirleme şansına sahip olsa da ilerlemek isteyen bir toplumun değişim karşısında kayıtsız kalamayacağı açıktır. Fakat insanlar dahi kişisel hayatlarına bu değişiklikleri istedikleri gibi rahatça yansıtamazken cemiyeti etkileyebilecek güce sahip olan kurum ve fikirlerin güncel bir hâle bürünmesi çok daha çetrefilli bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.

Bu duruma hukuk açısından baktığımızda Osmanlı Devleti’nin ticari, iktisadi, askeri ve teknik alanlarda çağın gerisinde kalmasının önemli bir sebebinin eskiyen hukuk kurallarının yeni ihtiyaçlara uygun olarak düzenlenememiş oluşunu, bu durumun da Ahmet Cevdet Paşa’nın öncülüğünde başlayan reform hareketleri ve sonucunda Mecelle’nin kaleme alınışına kadar sürdüğünü görüyoruz.[1]

Bugün, hukukun bir milletin hayatının bütün bölümlerini etkileme gücüne sahip olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bizler, Türk milliyetçileri de fikriyatımız hakkında sistematik biçimde düşünmeye başladığımız, bunları kâğıtlara aktardığımız ve okuyup öğrendiklerimiz ile hareket alanımızı oluşturduğumuzdan beri Türk milliyetçiliğinin, yalnız siyasi-tarihi konularda değil Türk milletini her konuda etkileyecek fikirlere sahip olabileceğine ve buna uygun hareketler üreteceğine inanıyoruz. Bu inancı 1923 yılında yayınlanmış olan Türkçülüğün Esasları’nın konu başlıklarında bulabiliriz. Söz konusu eserde Ziya Gökalp, Türkçülük hakkında sadece siyasal, sosyolojik veya filolojik incelemelerde bulunmuyor bunların yanında müzikte, ahlakta, hukukta, ekonomide ve felsefefede Türkçülüğün nasıl olması gerektiği üzerine de kafa yoruyor. Gökalp’in 1923 yılındaki öngörüsü ve fikri gelişmişliği ne kadar övgüye mazhar olsa da bizler Gökalp’e, Akçura’ya ve Gaspıralı’ya bakarak özeleştiride bulunmak zorundayız. Ne yazık ki bugün 21. yüzyılın beraberinde getirdiği yeni sosyolojik kavramlar, teknolojik gelişmeler, çevresel sorunlar bir yana Türk milliyetçilerinin ekonomi, sanat, hukuk, dil ve felsefe gibi temel alanlarda bile kayda değer fikirler üretebildiğini, sürekli kendini yenileyen bu alanlarda değişimi algılayabilip bunlara göre hareket tarzları belirleyebildiğini söylemek çok zor. Nitekim bu sorunun Prof. Dr. Ümit Özdağ tarafından da tespit edildiğini görüyoruz:

“Romantizmden gerçekçiliğe geçişin ön şartı, Türk milliyetçiliğinin sadece geçmiş merkezli bir tarihsel-anı ideolojisi olmaktan çıkıp geleceği, Türk milletinin güçlü geleceğini kuracak somut politik projeleri geliştirmesine bağlıdır. Bugün Türk milliyetçilerinin bu noktadan çok uzak oldukları görülmektedir. Oysa Cumhuriyet’i kurarken ve daha sonra Cumhuriyet’i korurken, Türk milliyetçileri ortaya somut projeler ile çıkmışlardır. Yaşamın her alanına cevaplar üretmişlerdir.”[2]

“En güçlü fikir Türk milliyetçiliğidir!” diyerek haykırmanın fikriyatımızı en güçlü konuma getirmeyeceği açıktır. Eskiyen fikirlerimiz olduğu gerçeğini kabul ederek yeni ihtiyaçlara uygun fikirler üretmeli ve bu uğurda Türk milliyetçiliğinin Mecelle’si olacak çalışmalar yapmaya çalışmalıyız. İçinde bulunduğumuz çağ, fikirlerin rekabetinde, galibin dünyaya neler kazandırabildiği ile belirlendiği bir çağdır. Böyle bir ortamda Türk milliyetçileri, zamanlarını sadece gündelik siyasetin önlerine sunduğu soruları tartışmakla geçirmek yerine hem geçmişini yok saymadan hem de ona takılıp kalmadan düşünebilmeli ve geleceğe yönelik yeni fikirler üretebilmelidir. Türk milliyetçileri, Prof. Dr. Naci Bostancı tarafından kendilerine yöneltilen şu sorunun cevabını net bir biçimde verebilmelidir:

“Geleceğe baktığımızda Türkiye’deki milliyetçiliğin küreselleşme / yerelleşme, etnisite / milli kimlik, ulus devletler / küresel aktörler vs. gibi güzergâhlarda kaçınılmaz bir şekilde kendini sınayacağı görülmektedir. Türkiye’deki milliyetçilik, yerel siyasetin küçük sorunları etrafında dönen bir dil ve eylem biçiminden tüm dünyayı anlamlı bir tahayyül içine yerleştiren, kendini dünyanın sorunlarıyla ilişkilendiren bir yaklaşıma geçebilecek mi?”[3]

Türk milliyetçisi gençler olarak bugün bu sorunun cevabını daha umutlu ve güven dolu olarak yanıtlayabileceğimize inanıyoruz. Her şehirde, her üniversitede ülküdaşlarımızın bu hususta verdiği emeği görüyor ve alınan sonuçlara, yavaş da olsa kat edilen mesafelere gururla bakabiliyoruz. Bu amaç doğrultusunda yapılan çalışmalar büyük işler başardık denilecek seviyede olmasa da ateşe su taşıyan karıncalar misali bunların önemi aksi bir durumun varlığının düşünülmesiyle rahatça anlaşılabilir. Böyle bir karanlık ortamı Dr. Devlet Bahçeli’nin şu sözlerinden hareketle kolayca tahayyül edebiliriz:

“Eğer insanlığın kurtuluşu için bir arayış içine gireceksek, Türk milleti ve mazlum toplumlar için bir yol önereceksek, sadece siyasette değil; kültürde, ekonomide, teknolojide, sanatta, sporda kısacası bir medeniyet için ihtiyaç olan her alanda çareyi temsil edeceksek, Türk milleti merkezli ve Türkiye eksenli bir gelecek projesinin sahibi olacaksak ve bu iddialarımız gerçekleşecekse, bu ancak şuura dönmüş ülkücülüğün yaşatılması, şuurlu ülkücülerin yetişmesiyle olacaktır. Aksi halde, şuurla taşınan bir ülküyü, gönüllere düşüremez, akıllara tutturamazsak unutmayalım ki; Ülkücülük yalnızca alkışlanan ve zor günlerde aranan bir heyecandan öteye hiç geçemeyecektir. Milletimizin her alanda aşılması gereken ağır sorunlarının kalıcı ve köklü çözüm yollarını hiç bulamayacaktır. Ülkemize nüfuz etmiş güç odaklarının, demokratikleşmeden ekonomiye, kültür hayatımızdan siyasete kadar çözüm diye dayattıkları dar kalıplardan kurtulamayacaktır. Yozlaşmış bürokrasi, tekelci sermaye ve batıcı elit koalisyonunun küresel sermayeyle işbirliği yaparak, milli olan her şeyi tahrip etme arayışını bütün iyi niyetlerine rağmen durduramayacaktır.”[4]

Türk milliyetçisi gençler üstlendikleri bu vazifeyi layıkıyla ifa edebilmek adına bir araya geliyor; İfade Fikir Platformu gibi Türk milliyetçilerinin entelektüel gelişimi için çalışacak, çağımızın yeni sorunlarını tespit edecek ve bunlara çareler arayacak, gündelik siyasetten uzak hür bir şekilde fikirlerin ifade edileceği oluşumlar kuruyor ve Türk milletinin refahı için fedakârlıkta bulunuyorlar. Şimdiki durumda Ziya Gökalp’e, Yusuf Akçura’ya, Hüseyin Nihal Atsız’a, Erol Güngör’e ve daha nice aydınımıza imrenerek bakıyor olsak da verilen emekler ile Türk milliyetçiliğini daha iyi yerlere taşımak konusunda kendimize güveniyor en azından bunun bir zorunluluk olduğunu biliyor ve bu amaç doğrultusunda var gücümüzle çalışacağımızın sözünü veriyoruz.


[1] Taha Akyol, Türkiye’nin Hukuk Serüveni, Doğan Kitap, İstanbul 2016, s. 145 vd.

[2] Ümit Özdağ, Yeniden Türk Milliyetçiliği, Yedinci Bin Yıl Yayınları, Ankara 2004, s. 28

[3] Ruşen Çakır, Nereye Gitti Bu Ülkücüler?, Metis Yayınları, İstanbul 2003, s. 93

[4] Devlet Bahçeli’nin 13 Haziran 2010 tarihinde İstanbul Ülkü Ocakları 2023 Gençlik Eğitimi Sertfika Töreni’nde yapmış olduğu konuşma metninden