Milliyetçinin Geçmişle Kavgası

Vasıf İnanç Duygulu

Saat 03:47. Bu yazıyı yazma mecburiyetini gecenin bu saatinde hissettim. Belki yayımlanarak benim gibi düşünen insanların sitemine ortak olacak; belki sadece öfkemi, hayal kırıklıklarımı ifade ettiğim bir not olarak kalacak. Bu yazı, alıntılar veya dipnotlar içermeyecek. Tek ümidim, içimde kopan fırtınaları doğrudan, kimseye saygısızlık etmeden ve eksiksiz ifade etmeyi başarabilmek. Bu yazı, 25 yaşındaki bir Türk milliyetçisinin büyüklerine, milliyetçilik anlayışlarına ve artık tamamen işlevsiz gördüğü tartışmalarına bir reddiye ihtiva edecek.

Bu saatte uyumamış olmam, bugün içerisinde yapacağımız ve derneğimizi neden kurduğumuzu anlatacağımız canlı yayının heyecanından. Çıkıp Türk milliyetçiliği anlayışımızı temsil etme görevini neden 10-15 öğrenci olarak sırtlandığımızı anlatacağız. Oysa gerek var mı? Birkaç gündür Twitter’da, Meclis’te ve farklı birçok mecrada şahit olduklarımız kendi kendilerine anlatmıyorlar mı hal-i pür melalimizi?

Twitter’dan başlayalım. Twitter deyip de geçmeyelim, ne kadar güzel özetliyor milliyetçilerin meşgalelerini. Günlerdir tartışılıyor Enver Paşa’ya mı daha çok sahip çıktıkça milliyetçi oluruz, yoksa Kemal Paşa’ya mı? Said Nursi’nin milliyetçi, hadi milliyetçi demeyelim milli olarak adlandırılması mı daha vaciptir yoksa bir hain mi? Bir milliyetçi nasıl olur da Arif Nihat Asya’yı, Nihal Atsız’ı tenkit ya da tahkir etmiş bulunan İsmet Özel’i milliyetçi addedebilir? Said Nursi hakkında kitap yazmış olan Nevzat Kösoğlu milliyetçi midir? Bu liste, Kemalizm tartışmalarından İstiklal Harbi sırasındaki siyasi çekişmelere uzayıp gidiyor. Türk milliyetçileri, işi gücü bırakmış şu an hayatta olmayan ya da ortalama insan ömrünü hesaba katınca çok yakında olmayacak olan insanların milliliğini, milliyetçiliğini tartışıyor. Bu tartışmalara bir de mecliste en ileri mertebesine şahit olduğumuz seviyesizlik dâhil olunca ortalık toz duman…

Koskoca aydınlar, milliyetçi camia içinde bolca sevenine sayanına rast geleceğimiz büyüklerimiz ve hatta bu küflü tartışmaları belki de çoktan terk etmesi gereken gençler bu tartışmalara mesai harcıyor. Sözü uzatmayalım ben de dâhil olayım bu tartışmalara:

Bize ne?

“İlim Çin’de de olsa gidin alın.” emrinden yola çıkarak doğru olan her bilgiyi, her yorumu, her görüşü içine katarak zenginleştirmek mecburiyetinde olduğumuz milliyetçiliğimizi yine milliyetçilerin yaptığı tekfirlerle küçücük bir daireye hapsetmek size de zül gelmiyor mu? Karl Marx’tan tutun Foucault’a dünyada söylenmiş kayda değer bütün sözleri bilmemiz ve bu sözler üstüne söz söylememiz gereken bir çağda birkaç isim dışında kimse üzerinde ittifak edemeyerek, milliyetçiliği birkaç kişinin vecize veya eserlerinden mürekkep bir dünya görüşü olarak yansıtma uğraşı en kallavi milliyetçilik düşmanlarının bile aklına gelmeyecek bir çaba, bravo!

“Bize ne?” diyorum, çünkü açıkçası Said Nursi’nin de İsmet Özel’in de Nevzat Kösoğlu’nun da hatta müsaade edin mübalağa yapayım Nihal Atsız’ın da milliyetçi olması da olmaması da milliyetçilerin umurunda olmamalı. “Milliyetçiyse okurum, değilse geçer giderim.” benzeri bir tutumun taraftarı olmayacak bütün milliyetçilerin de bu kanaatte olduğunu ümit ediyorum. Milliyetçiler geçmişte var olmuş isimler, vakıalar veya tartışmalar üzerinde bu kadar mesai ve enerji kaybettikçe bizlerden milliyetçi harekete ve memlekete hiçbir fayda gelmeyeceği inancındayım.

Peki neden? Neden milliyetçiler işi gücü bırakıp istedikleri gibi bir Türk tarihi, güçleri ona yetmezse bir Türk milliyetçiliği tarihi yazma yarışı içindeler? Cevap çok basit aslında: Gelecekle ilgili ümit besleyemeyenler dönüp geçmişe, tarihe tutunuyorlar da o yüzden. Geçmişte yapılan kahramanlıklar, verilen mücadeleler, kazanılan başarılar bugün Türk milliyetçisinin kim olduğunu tanımlıyor da o yüzden. 50 yıl sonrasını planlayarak geleceğe yön vermesi gereken milliyetçiler bırakın 50 yılı, 5 yıl sonrası için bile bir tasarrufta bulunamıyorlar da o yüzden.

İşte en başta tespit edilmesi gereken marazımız budur. İşte ben, İfade Fikir Derneği’nde bir mücadelenin içinde bu sebeple duruyorum. Bu tespiti yaparak geçmişi bırakıp geleceği tartışmaya başlayabilelim diye. Bugünün dünyasını okuyamadığı için, yarının dünyasına yön verme iddiasında olamadığı için geçmişi kazıp duranlardan olmayan bütün milliyetçilere de buradan bir çağrıda bulunuyorum haddim olmadan: Geleceğimizle ilgili söz söyleyemeyen kimsenin tartışmasına da davasına da taraf olmayın. Gelin hep beraber yeni bir milliyetçi dil inşa edelim. Bu dilde geçmiş zaman kipleri olmasın. Geleceğe dair vizyonumuzu, planlarımızı paylaşalım. Dışarıdan bakanların nazarında milliyetçileri Enverci-Mustafa Kemalci, Atsızcı-Arvasici yahut Türkeşçi-Muhsinci gibi kamplara bölünmüş tarih meraklıları olarak değil konuştuklarımızla, tartıştıklarımızla, fikirlerimizle müreffeh Türkiye’yi inşa edebilecek kadrolar olarak göstermek hepimizin boynunun borcudur. Tarihimizden feyz alarak geleceği inşa etme iddiasındaki bizlere tarihi detayların içinde boğulup henüz geleceğin planına bile başlamamış olmak, yakışmıyor.

Vallahi biz milliyetçileri tarihi ihtilaflarda taraf olmaktan kurtarmak mecburiyetindeyiz. Mustafa Kemal Paşa’nın mücadelesinde başarısız olduğu, onun yerine Enver Paşa’nın istiklale öncülük ettiği bir Türkiye’de neler olabileceği tartışmasını bırakalım. Türkiye’nin geleceğine Türk milliyetçileri öncülük edebilecek midir, ona bakalım.

Hep keşke ben yazsaydım dediğim Bleda Yaman’ın kullanmama müsaade edeceğini umduğum şu tespitiyle de bu yazıyı tamamlayalım:

“İki kelimeye bak; tarih ve talih. Tarih değişmez, talih değişebilir. Fakat talihimizi değil, tarihimizi değiştirmeye çalışmakla meşgulüz.” 

Not: Olur ya yazının içeriği yanlış anlaşılır, baştan belirtmek gerekir ki; sözlerim ne tarih bilimiyle uğraşan âlimlerin çalışmalarına ne de bu tartışmalarda taraf olan insanların verdikleri emeklere yönelik saygısızca bir niyet içermektedir. Haddim değildir.