Ali Emir Ataman
Bu yazı dizisinde, ata yurtlarını yakından görmek, yerinde gözlem yapmak ve Türklük şuurunu daha kuvvetli yaşamak amacıyla çıktığımız Türkistan coğrafyası ve İran gezimiz ile alakalı gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Bu yazı dizisi ilerleyen günlerde gerçekleşecek olan diğer Türk Dünyası gezilerimizle de şekillenecek. Bu yazılarda gittiğimiz yerlerin nüfusu, coğrafyası gibi genel bilgiler vermenin yanı sıra zaman zaman eğlenceli zaman zaman hüzünlü asıl olarak bizzat yaşadığımız anılardan ve yorumlardan oluşacağını belirtmek isterim. Amacım yazı dizisi sona erdiğinde aklınızda Dünya Türklüğü ile ilgili daha net bir görüntü yaratmak, buyrun başlayalım…
3 Temmuz 2017,
40 gün süreceğini planladığımız Orta Asya Türk Cumhuriyetleri gezimizin ilk günü.
Kazakistan’ın Şimkent kentinde bizi Hoca Ahmet Yesevi’nin dergahının bulunduğu Yesi’ye (Türkistan) götürecek otobüsü bekliyoruz. Fikir dünyamız 40 günlük gezide karşılaşabileceğimiz problemlerin korkusu ve kendimizi ait hissettiğimiz topraklarda olmanın mutluluğu arasında kalmış, uzun yolculuğunda verdiği yorgunlukla allak bullak hissediyoruz.
Yaklaşık iki saat süren otobüs (daha doğru bir ifadeyle takribi 1970 model minibüs) yolculuğu sonunda Hoca Ahmet Yesevi Türbesi’nin hemen dibindeki otelimizdeyiz. Kısa bir dinlenme sonunda kendimizi türbenin uhrevi ortamına bırakıyoruz.
Türbenin girişinde TİKA tarafından konulan “Kardeş Kazak halkına hediyemizdir.” tabelası bizi mutlu ediyor. Türbe gerek haşmeti gerekse uhreviyatı ile insana huzur ve şaşkınlık veriyor. Doğrusu Hoca Ahmet Yesevi’yi düşünmek, onun bir zamanlar Türklüğü İslam ile şereflendirmek adına yaptıklarını yerinde hissetmek bizi huzura itiyor. Bizi türbeyi gezerken gören tüm çalışanların mutluluk dolu bakışları ayrıca evimizde hissetmemizi sağlıyor. Türbe girişinde bilgilendirme kitapçıkları dağıtan ablanın Türk olduğumuzu anladıktan sonra Fahriye Evcen ve Burak Özçivit’in ilişkisiyle alakalı yaptığı dedikodular bizi Türkiye’de hissettiriyor. Türbe çevresi çeşit çeşit çiçeklerle bezenmiş, kuşların cıvıltıları ortama huzur katıyor. Ankara’dan geldiğimizi söylediğimiz ağabey bize küçük bir “Ankara’nın Bağları” resitali veriyor. Kısacası burada karşılaştığımız, sohbette bulunduğumuz herkes Türkiye’ye dair şeyler biliyor. Polat Alemdar karakteri, İbrahim Tatlıses ve Ebru Gündeş gibi Türkiye’de de çokça bilinen isimleri bilmelerinin yanı sıra taksilerde Hakan Peker, Gülşen şarkılarına da rastlıyoruz.
Bu coğrafyayla bulunan sosyal bağımızın dışında tarihsel yakınlığımızda çokça hissediliyor. Bir ağabeyimiz Hoca Ahmet Yesevi’nin şakirtlerinden Hacı Bektaş-ı Veli’nin Türkiye’ye gittiğini aktarıyor. Ayrıca pazar esnafıyla girdiğimiz diyalogda pancar satan bir teyze “Siz Ata Türk, biz Ana Türk” yani Türkiye baba konumunda diğer Türkistan devletleri de Türkiye’nin evlatları açıklamasında bulunuyor.
Biz Türkistan şehrine Hoca Ahmet Yesevi Türbesi’ni ziyaret etmek amaçlı gitsek de yerel halktan öğrendiğimiz kadarıyla Hoca Ahmet Yesevi’nin huzuruna çıkmadan Arslan Baba Türbesi’ne gidilmesi gerekiyor. Onların aktarımlarına göre Arslan Baba, Hoca Ahmet Yesevi’nin ilk hocası. (Bu konudaki uzmanlığıyla bilinen Hayati Bice hoca da sonrasında bu bilgiyi doğruladı.) Arslan Baba türbesine gitmek için çarşı etrafında taksi arayışındayken Türkçe konuştuğumuzu farkeden bir teyze bizi tezgahına davet ediyor ve soğuk içecek ısmarlıyor. Türbeye gideceğimizi öğrendikten sonra etrafa “Bunlar bizim çocuklar” diye seslenerek adeta bir seferberlik ilan ediyor ve bizi taksici bir dostlarıyla Arslan Baba Türbesi’ne uğurluyorlar.
Arslan Baba Türbesi, Türkistan’a şehrine bir saatlik mesafede, uçsuz bucaksız Türkistan steplerinin ortasında bir yapı. Arslan Baba Türbesi’nde Türkiye’den gelen başka bir aileye rastlıyoruz ve sohbet ediyoruz. Ardından türbe etrafındaki kabirleri dolaşıp Fatiha yolladıktan sonra Türkistan’a geri dönüyoruz ve otelimizde biraz dinlendikten sonra gün batımını hafifçe esen rüzgar ve kuşların cıvıltısı eşliğinde Hoca Ahmet Yesevi’nin huzurunda geçirerek günü bitiriyoruz.
Sonraki yazıda Türkistan’da yaşayan Ahıska Türkleriyle karşılaşmamızı ve 2. günün ziyaret mekanı Uluslararası Türk-Kazak Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi ile alakalı gözlemlerimi aktarmaya çalışacağım…