Ali Emir Ataman
Türkistan’da bir bankadayız, paramızı bozdurmak için sıra bekliyoruz. Bu sırada yanımıza gelen 8-9 yaşlarında bir çocuk göz ucuyla bizi süzdükten sonra “Adanalı” diyerek bana sesleniyor. Şaşkınlıkla karşılayarak “Adanalı değilim Konyalıyım ben” diyorum. Sonra anlıyoruz ki çocuğun Adanalı derken kastettiği yıllar önce yayınlanan Adanalı dizisiymiş. Çocuk aklıyla bizim Türk olduğumuzu anlıyor ve Türkiye’ye dair bir bilgisini paylaşmak istiyor anlaşılan. Şaşkınlığımız bir süre devam ediyor; Türkiye’den 5000 km. uzakta Türkistan’da bir bankada bir çocukla Türkçe konuşuyoruz, çok da olağan bir şey olmasa gerek. Çocuk, bizi evlerine davet ediyor ama mantıksız olan bir durum var: etrafta çocuğun anne veya babası yok. Biz de senin annen, baban nerede diyerek teklifini cevaplıyoruz ve biraz uzakta sıra bekleyen babasını gösteriyor. O sırada babası da bize doğru yaklaşıyor, selamlaşma faslından sonra bu değişik hadiseler zihnimizde netleşmeye başlıyor. Babası kendilerinin Ahıska Türkü olduğundan, Türkistan’a yakın bir yerde üç yüz hanelik Ahıska Türkü köyü olduğundan bahsediyor ve bizi evlerine davet ediyor. Sonradan bu düşünceden ziyadesiyle utanmış olsak da gezinin ilk günlerinde bir dolandırıcılık vakasına kurban gitmemek için teklifi kibarca reddederek planımıza devam ediyoruz. Bu anıya diğer yazımda devam edecek olsam da kronolojiyi bozmamak için bu yazıda girizgâhını yaptım. Şimdi yazımızın asıl konusu olan Uluslararası Türk-Kazak Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi’ne geçelim. Can ve babasından ayrıldıktan sonra dolmuşa atlayıp önceden gitmeye karar verdiğimiz üniversiteye doğru yola koyuluyoruz.
Dolmuştan inip üniversitenin dış kapısından giriş yapıyoruz, ana bina gibi görünen ortadaki büyük yapı epeyce uzak ve kapıyla bina arası kocaman bir çimlik alan. Üniversitenin çevresi sıralı ağaçlarla dizili ve girişten dahi anladığımız kadarıyla büyükçe bir kampüse sahip. Ana binaya girdiğimizde bizi Kazak ve Türk Bayrakları karşılıyor, aynı zamanda üniversitenin bir maketi var. Duvarda Süleyman Demirel’in açılış yaptığı zamanki fotoğrafları ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti esnasında çekilmiş fotoğrafları mevcut. Orada çalışan görevli de Süleyman Demirel’den minnetle bahsediyor. Ziyaretimizin yaz mevsimine denk gelmesi nedeniyledir ki mezuniyet cübbesi giymiş Türk ve Kazak öğrencilerin mezuniyet fotoğrafı çekimlerine denk geliyoruz; fotoğraf için seçtikleri alan Türk ve Kazak bayraklarının tam ortası. Bunu ve Türk, Kazak öğrencilerin birbirleriyle olan muhabbetini görmek bizleri mutlu ediyor. Burada tam bir Türk-Kazak kardeşliği hâkim.
Üniversitenin kültür merkezine geçiyoruz, burada bir müze mevcut. Müze kilitli olsa da orada bulunan görevli hemen açıyor ve ömrüm boyunca unutmayacağım, beklentilerimin epey üzerinde bir müze karşılıyor bizi. Kazak, Kırgız, Tatar, Çuvaş, Tuva, Uygur, Başkurt, Gagavuz, Kumuk, Saha, Azerbaycan, Altay, Türkmen, Türk ve Karakalpak Türklerinin milli kıyafetleri; Vezir Tonyukuk, Kaşgarlı Mahmut, Sultan Baybars, Nasreddin Hoca, Ziya Gökalp, İsmail Gaspıralı, Mehmet Emin Resulzade, Zeki Velidi Togan, Cengiz Aytmatov portreleri, hepsinden daha da önemlisi ortada bulunan kocaman bir dünya küresi. Dünya küresini bu kadar özel kılan şey ise küredeki tüm ülkelerin sınırları ve isimleri küre üzerine yazılmışken, Turan ülkeleri (Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Doğu Türkistan ve diğerleri) kabartma şeklinde duruyor. Küreyi tasarlayan kimdir bilmiyorum ancak bu ince düşünce fazlasıyla takdire şayan.
Müzeyi mükemmel kulan ögeler bununla da sınırlı değil. Müzenin dört duvarı boydan boya çizimlerle dolu. Fatih Sultan Mehmet’ten, Hoca Ahmet Yesevi’ye, İbn-i Sina’dan Yunus Emre’ye Türk büyüklerinin resimleri mevcut. Şaman ögeleri, Bozkurt Destanı’nı temsil eden bir bebek ve Bozkurt figürü, Osmanlı tuğrası yine resimler arasında. Dahası da var, bizleri en çok duygulandıran ve etkileyen ise Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Nursultan Nazarbayev’in bir ağacın sağında ve solunda resmedildiği, ağacın meyvelerinin de Turan ülkelerinin bayraklarından ve harita görüntülerinden oluştuğu resim. Müzenin fikir babası ve uygulayanı kimdir bilmiyorum ama her ikisinin de ince düşüncelerinin ve hizmetlerinin Türk gençlerine rehber olacak nitelikte olduğunu düşünüyorum. Son olarak müze girişinde sağlı sollu Türk ve Kazak bayraklarının yanlarında Mustafa Kemal Atatürk ve Nursultan Nazarbayev büstleri bulunuyor, Mustafa Kemal Atatürk’ün altında ise “CUMHURBAŞKANI Mustafa Kemal ATATÜRK” yazıyor. Burada üniversitenin kuruluş aşamasında büyük emekleri olan Süleyman Demirel’in, Turgut Özal’ın ve üniversiteye vermiş olduğu destekle Recep Tayyip Erdoğan isimleri bilinse de Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’de de olduğu gibi farklı bir konumda…
Ayrıyeten Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin, “Türk Dünyası Üniversiteli Gençler Yaz Okulu” projesi kapsamında hiçbir ücret alınmaksızın ders, gezi, şehirlerarası ulaşım, barınma, yeme-içme vs. bütün giderlerin üniversite tarafından karşılandığı ve Türk Dünyası öğrencilerinin Hoca Ahmet Yesevi’yle, Farabi’yle tanışmasına vesile olmak amacıyla uygulanan bir projesi mevcut imiş. Üniversitede bulunduğumuz süre boyunca bu projeyle Türkistan’a gelen öğrencilerle de sohbet etme fırsatı bularak hem Türkiye’yle olan özlemimizi giderdik hem de proje ile alakalı bilgiler edindik. Türkiye’den gelen öğrencilere Kazakça ve Rusça dersi verildiğini, Türk Dünyası ile ilgili seminerler yapıldığını öğrendik. Bu vesileyle bu güzel projenin sahibi ve gerçekleşmesinde büyük emeği olan Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Musa Yıldız hocamıza da teşekkürlerimizi iletelim.
Sonraki yazıda, bu yazıda girizgâhını yaptığım ve ömür boyu unutmayacağımı düşündüğüm Ahıska Türkleri ile ilgili olan anımı paylaşacağım…