Nörocinsiyetçilik

Zeynep Günler-

“Kadınların erkeklere oranla düşük performansı, mekansal yeteneklerde toplumsal cinsiyet farklılıklarını açıklar.” (1)

İyimser bir yaklaşımla yukarıdaki ifadeden tatmin olacak bir okuyucu kalmadığını düşünebiliriz. İfade bir araştırmanın sonucunu açıklamaktan ziyade onu tarif ediyor. Üstelik toplumsal cinsiyet farklılıklarını açıkladığı iddia edilen şey toplumsal cinsiyet farklılıklarının ta kendisi. Bir de şöyle deneyelim:

“Mekansal ilişkisel görevlerle ilgili olduğu bilinen sağ premotor alanın beyin taramaları kadınların erkeklere oranla daha düşük performans sergilemesinin farklı beyin tepkileri yarattığını gösterir. Bu durum mekansal muhakeme yeteneklerindeki toplumsal cinsiyet farklılığını açıklar.” (2)

Kesinlikle daha inandırıcı. İşin içinde bilim var bir kere. Nöroloji var. Oysa daha yakından bir inceleme gösteriyor ki tatmin edicilikten uzak olduğu konusunda hemfikir olduğumuz italik kısım dışında kalan yerler sadece beyinde mekansal muhakemeden sorumlu alanın sağ premotor bölümde bulunduğunu söylüyor. Hala mekansal muhakemede kadınların erkeklere oranla neden daha düşük performans sergilediğini bilmiyoruz. Kadınlar neden mekansal muhakemede erkeklere oranla daha düşük performans sergiliyor? Çünkü sağ premotor mekansal ilişkisel görevlerle ilgilidir. Benim bile aklıma gelen sebepler daha açıklayıcı. Kadınlar neden mekansal muhakemede erkeklere oranla daha düşük performans sergiliyor? Araştırmayı yapanlar bu sonuca ulaşmak istediği için olabilir, deney ve kontrol grupları önyargılı bir şekilde seçilmiş olabilir, ya da sadece kadının yeri yüzyıllar boyu evinin içi olduğu için kadınlar mekansal muhakemede çuvallıyor olabilir. (Oysa evin içinde kaybettiğin bir şeyin en son nereye koyduysan orada olduğunu en iyi kadınlar bilir.)

Nedir peki ikinci cümleyi daha ikna edici kılan? Bilim fetişizmimiz mi? Nörobilimin baştan çıkaran cazibesi mi? Bu durumun etiketlemesi Cordelia Fine’ın Toplumsal Cinsiyet Yanılsaması isimli kitabında yapılmış bile: “nörocinsiyetçilik” (3). İsmi her ne olursa olsun toplumsal cinsiyet eşitsizliğine hizmet eden bir kanal daha. Nörocinsiyetçilik, Aydınlanma’dan bu yana insanların bilime atfettiği önemin bir sonucu olarak, toplumda var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bilimsel bir gerekçe bulma kaygısıyla erkek ve kadın beyinleri üzerinde yapılan ‘aşırı yorum’ ve ‘ciddi tasarım hataları’ içeren nörolojik deneyleri kapsamaktadır. Toplumsal Cinsiyet Yanılsaması isimli kitabında  Fine, ele aldığı onlarca deneyin her birinin neden toplumsal cinsiyet farklılıklarını açıklayamayacağını üşenmeden tek tek ortaya koymuş. Kafatası hacmi, beyin ağırlığı, hormanlar, nöron hassasiyeti vb. üzerine yapılan deneylerden kimi örnekleminin sadece kadınlardan oluşması sebebiyle kadınlar ile erkekler arasındaki farkı ortaya koymaktan çok uzak, kimi gösterdiği kaynakları gerçekten açıp baktığınızda kaynak sahibinin bile şaşırıp kalacağı kadar aslından uzaklaşmış savlar ileri sürüyor, kimi deneylere ilişkin sonuçların hayvanlarda (tavuklar, sıçanlar ve çeşit çeşit maymunlar) tam tersi olduğu ya da aynı sonuçların tam tersi yorumlandığı kesinkes bulunmuş bile… Beyin görüntüleme çok pahalı olduğu için bu tür deneylerde katılımcı sayılarının olabildiğince az tutulması ve kadın ve erkek arasında bir fark bulunmayan deneylerin doktrinde hiç tartışılamadan rafa kaldırılması da işin cabası. Bu durumu en iyi açıklayan kelimeler tam olarak “…uçurum, varsayım, tutarsızlık, zayıf metodoloji ve inançtan kaynaklanan boşluklar…” (4)

Tüm bu okuduklarımdan çıkardığım 3 önemli sonuç var. Genelden özele doğru gidecek olursak:

Birincisi, beşeri bilimlere ilişkin yapılan deneyleri (gerçek ve tarafsız olduklarını kabul etsek dahi) sosyal bilimler üzerine oturtup bunlardan sosyolojik birtakım sonuçlar çıkarmak yanlış ve son derece tehlikeli.

İkincisi, bilim, -nörobilim- kadın ve erkeklere biçilen toplumsal rollerin neden kutuplaştığını ve “kadınların aleyhinde işleyen toplumsal cinsiyet rejimi”ni (5) açıklamaktan çok uzak.

Üçüncüsü, nörobilim kimliğine bürünmüş cinsiyetçilik bu yola baş koyanların iddia ettiği gibi toplumsal cinsiyet farklılıklarını bilimsel olarak açıklamaktan ziyade onu pekiştiriyor ve kısır bir döngü içine sokuyor. Kadın beyninin erkek beyninden 140 gram daha hafif olması ya da kadınların daha kalın ve soğan şeklinde bir korpus kallosuma sahip olması toplumsal cinsiyet farklılıklarını açıklayamazken (6), doğuştan var olan biyolojik farklılıklarımızın toplumsal cinsiyet farklılıklarını gerekçelendirdiğine inanan ve bu peşin sonuca ulaşmak için yapılan deneyler toplumsal cinsiyet eşitsizliğini demode ve cinsiyetçi olmaktan uzaklaştırıp onu modern ve bilimsel kılıyor. Nörocinsiyetçilik toplumsal cinsiyet kalıp yargılarına sahte bilimsel kılıflar dikerek onları meşrulaştırıyor, bir başka bilim adamı tarafından yalanlanana kadar gündemde tutuyor ve kendinden sonra gelecek bir sonraki sahte nörocinsiyetçi deneye kadar ataerkil toplumu eğliyor.

Neyse ki nörocinsiyetçiliğin karşısına nörefeminizm dikiliyor ve insanlar sosyal medyada bu nörobilim değil olsa olsa nöroprimdir diyerek duyduğu her bilimsel (!) yargıya sorgulamadan inanmayacağını vurguluyor. Sadece fizyolojik farklılıkların ve değiştirilemez genlerin toplumsal normları belirleyeceği fikri yerini nöroşekillenebilirlik anlayışına bıraktı bile. Bununla, tek yönlü nedenselliğin artık kabul görmeyen bir fenomen olduğu ve fizyolojinin davranışları etkilediği kadar, davranışların, sosyal ve kültürel çevrelenimin de beyin başta olmak üzere insan biyolojisini etkilediğini söylemek istiyorum. Erkeklerin matematikte kadınlardan daha yetenekli olduğunun bilimsel olarak kanıtlandığına dair uydurma makaleler okuduktan sonra deney grubundaki kadınların bu makaleyi okumayan kadınlara oranla matematik testlerinde daha başarısız olması bunu göstermiyor mu?

Ebeveynlerin bebeklerinin cinsiyetini öğrendiği andan itibaren onlara karşı tutumlarının değiştiği (annelerin karnındaki kız bebeklerle daha çok konuştuğu, erkek bebeklerle konuşurken seslerini kalınlaştırdığı), çocuklarını en iyi ihtimalle toplumsal cinsiyet rollerinden uzakta yetiştirmek isteyen ebeveynleri bile kız çocuklarını bir oyuncak bebek gibi soyup uyuturken gördükten sonra, vazgeçtikleri bir bağlamda anaokulundan iş yerine, hâlihazırda toplumsal cinsiyet rolleri hücrelerine işlemiş insanlar üzerinde deney yapıp da toplumsal cinsiyet farklılıklarına rastlamamak daha dikkat çekici bir bilimsel araştırma olabilirdi.

*Kullanılan görsel http://carlotta.binghamton-design.com/ adresinden alınmıştır.

Faydalanılan Kaynaklar:

(1)Cordelia Fine, Toplumsal Cinsiyet Yanılsaması: Zihnimiz, Toplum ve Nörocinsiyetçilik Nasıl Fark Yaratıyor?, Çev. Kıvanç Tanrıyar, Sel Yayıncılık, 2010, s.187.

(2) a.g.e. s.187.

(3) a.g.e. s. 115.

(4) a.g.e. s.23.

(5) Şengül Hablemitoğlu, “Cinsiyet Ayrımcılığının En Bilimseli: Nörocinsiyetçilik”, Linkedin, 31/01/2019,                https://www.linkedin.com/pulse/cinsiyet-ayrimcili%C4%9Finin-en-bilimseli-%C5%9Feng%C3%BCl-hablemito%C4%9Flu/.

(6) Lise Eliot, “Neurosexism: the myth that men and women have different brains”, Nature 566, 453-454 06/03/2019, https://www.nature.com/articles/d41586-019-00677-x.

 2,324 Toplam Görüntülenme

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.